HUKUKTA SÜRELER VE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
Hukukumuzda, yargımızda üzerinde zaman zaman tartışma yaşanılan bir husus vardır ve bu hususu anlatan bir cümle vardır:‘’Esası usule boğdurdunuz’’. Bunun anlamı şudur:Usule aykırılık söz konusu ise bir yargılamada, o davada esasa girilip incelenmesine gerek duyulmadan dava usulden reddedilir.
Usuli işlemleri iyi bilmek, zamanında ve yerinde yapmak o kadar önemlidir ki bir uyuşmazlıkta haklı olsanız bile sadece usuli işlemi yerine getirmemeniz hak kaybı yaşamanıza neden olur. Bu nedenle davalarınızı bir avukatla yürütmeniz önem arz etmektedir.
Hukukumuzda 3 usul kanunu bulunmaktadır. Özel hukuk alanı için Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK ), ceza yargılamaları için Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ve idari uyuşmazlıkların tabi olduğu İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK).
Bir uyuşmazlık hangi alanda ise o alanın tabi olduğu usul kanuna göre yargılama yapılması gerekmektedir. Özel hukuk alanında yazılı yargılama söz konusu iken ceza hukuku sözlü yargılama usulüne tabidir.
Taraflar açısından değerlendirildiğinde usuli işlemleri ve bu işlemlerin tabi olduğu süreleri, yöntemleri bilmek asıllar açısından pek mümkün olması beklenemez. Bu nedenle vatandaşların davalarını bir avukatla yürütmeleri onların sadece usuli işlem eksikliği nedeniyle hak kayıplarına uğramalarına engel olacaktır.
Bu bağlamda hukukta süreler, davanın açılmasından tutun da temyiz aşamasına kadar yapılacak işlemlerde çok önem arz etmektedir. Süreler derken tam olarak neyi kastediyoruz?
Yargılama sürecinde bir işlemin taraflar ya da onların vekillerince yapılacak işlemlerin tabi olduğu zaman dilimleridir. Bu zaman dilimlerinin geçirilmesinden sonra yapılacak işlemler bazı durumlarda geçersiz sayılıp o işlem yapılmamış gibi mahkeme yargılamaya devam edecektir. Bazı durumlarda ise o işlem için verilen süre zarfında işlem yerine taraflarca getirilmemiş olsa dahi diğer duruşmaya kadar işlem yerine getirildiğinde bir hak kaybı yaşanmayacaktır.
Hukukumuzda süreler hak düşürücü süre ve zamanaşımı olmak üzere iki şekildedir.
Hak düşürücü süreyi kısaca tanımlamak gerekirse kanun tarafından belirlenen sürede o hak kullanılmaz ise artık o hakkın tamamen ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Bu ne demektir?
Yani dava açmak için, avans yatırmak için, ıslah harcı yatırmak için gibi durumlarda kanunda öngörülen ya da mahkeme tarafından kesin süre olarak verilen sürelerde hakkın kullanılmaması neticesinde o işlemi bir daha yerine getirme durumunun o taraf bakımından ortadan kalkmasıdır.
Hak düşürücü sürenin söz konusu olduğu durumlarda eğer süre kaçırılmış ise davanın diğer tarafı bunu yargılamanın her aşamasında ileri sürebileceği gibi taraflarca ileri sürülmemiş olsa dahi hakim bunu re’sen yani kendiliğinden dikkate almak zorundadır.
Hak düşürücü süre kamu düzenindedir yani taraflarca üzerinde serbestçe tasarruf edilemez dolayısıyla bu sürelerin değiştirilmesine dair taraflar sözleşme yapamazlar.
Kanun koyucu böyle bir süre sınırlamasına, hakların vatandaşlarca zamanında kullanılmasını sağlamak, toplumsal düzeni korumak ve yargılamanın sürüncemede bırakılmasına, yıllarca sürmesine engel olmak niyetiyle gereklilik duymuştur. Ki bu sınırlama da kanaatimce doğrudur.
Zamanaşımını tanımlamak gerekirse alacak hakkının belirli bir süre kullanılmaması neticesinde dava edilebilir özelliğini yitirmesidir.
Zamanaşımı bir def’i niteliğinde olup davanın esasına ilişkindir. Burda açıklamam gerekirse zamanaşımı süresi dolduğunda hakkın özü kaybolmamaktadır. Hak hala vardır ancak hak sahibi/davacı bunu talep edememektedir.
Başka bir deyişle zamanaşımının söz konusu olduğu hallerde borçlu edimini yerine getirmekten kaçınabilmektedir. Bir hakkın zamanaşımına uğradığı itirazını sadece karşı taraf yapabilir bu itirazı da ancak cevap dilekçesi ile birlikte ileri sürebilir.
Burda dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki; hakim hakkın zamanaşımına uğradığını kendisi değerlendiremez, ileri süremez, buna ilişkin hatırlatmayı davalı tarafa yapamaz.
Hukukumuzdaki sürelere ilişkin kısa ve genel bilgilendirme yaptıktan sonra daha anlaşılır olması açısından örnekleme ve somutlaştırma ile devam etmek istiyorum.
Diyelim ki boşanma davası açacaksınız ve sebep olarak özel boşanma nedenlerinden olan zina nedeniyle boşanma sebebine dayanacaksınız.
Zina boşanma nedeni TMK md. 161de düzenlenmiştir. Bir eşin zina nedeniyle boşanma davası açabilmesi için kanunda öngürülen şartlar;
Davayı zinada bulunmayanın açması ve maddede belirtilen sürelerde açmasıdır.
TMK md.161/2 ye göre ‘’Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak 6 ay ve her halde zina eyleminin üzerinden 5 yıl geçmekle dava hakkı düşer.
Kanunda görüldüğü üzere 6 aylık ve 5 yıllık sürelerden bahsedilmiş. Kanunda düzenlenen sürelerde hakkın ileri sürülmemesi hak düşürücü sürenin geçmesi anlamına gelmekte olup hakim davalı taraf ileri sürmese bile bu durumu kendiliğinden dikkate alacaktır.
Yani eşinizin zina ettiğine dair elinizde belgeler, bilgiler var ama 6 aylık dava açma süresini geçirmiş iseniz artık o sebebe dayanarak dava açılamayacaktır. Kanunda öngörülen diğer boşanma sebeplerine dayanılarak elbette dava açılacaktır ancak zinaya ilişkin talebiniz ileri sürülemeyecektir.
Bu nedenle hak kayıplarına maruz kalmamak, hakkınızı kaybetmemek adına sürelere çok dikkat edilmesi gerekmekte olup uyuşmazlık ortaya çıktığında vakit kaybetmeden bir avukata başvurulup en azından danışmanlık anlamında bilgi alınması çok elzemdir.
Hak kayıplarınızın olmadığı haklarınızı zamanında alabildiğiniz bir yaşam dileğiyle...
Eğer siz de haklarınızı güvenle savunmak, hukuki sorunlarınıza etkin ve kalıcı çözümler bulmak istiyorsanız ;
Bursa ve çevresinde yüz yüze, Türkiye genelinde online danışmanlık olarak hukuki destek almak için benimle iletişime geçebilirsiniz.
Av.Derya GÜLEÇ
Yorumlar
Yorum Gönder